SIDDIK DEMİR’İN “DİRGEN ALİ” ADLI KİTABI ÜZERİNE...
Sami Gören, KRİTER
Hemşehrim olan öğretmen Sıddık DEMİR’in “Dirgen Ali” adlı
kitabı Berikan Yayınları’ndan Şubat 2006’da çıktı. Kitabı heyecanla okudum.
“Dirgen Ali”, Demir’in son kitabı. Demir’in daha öncede “Afşinli Derdiçok”,
“Gündemden Kesitler”, “Ankara Gönül Erleri” kitapları çıkmış.
“Dirgen Ali” tarihi roman türünde bir kitap denilebilir.
Zira Dirgen Ali, Kahramanmaraş Afşin’in (eski adıyla Norşun) yeni adıyla
Altunelma Kasabasında yaşamış ve ölmüş bir kişi. Dirgen Ali’nin yaşadığı dönem;
Osmanlı’nın son yılları, 1. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilanı
ve 1960’lı yıllar. Demir romanında, o dönemlerden kesitler sunmakta.
Dirgen Ali, Aşık Mahzun-i Şerif’in türkülerine konu olmuş,
destanlaşmış bir kahramanlık öyküsüdür. Dirgen Ali, her zaman mazlumdan yana,
garibandan yana yiğit bir kişidir. Ben Dirgen Ali’nin adını çok duymuştum
ancak, detaylı bir bilgiye sahip değildim. Zira kahramanlar, menkıbeleşir,
destanlaştırılır, başka-başka anlatılır. Dirgen Ali hakkında tek yazılı eser, Sıddık
Hoca’nın kitabı olmuştur. Kendisini ayrıca kutlamak gerekir.
“Dirgen Ali” kitabını değerlendirmeden önce; kitabın
konusunu kısaca özetlemek gerekir;
ÖZETLE “DİRGEN ALİ” ROMANI

Kitabın “Giriş” bölümü İlbey ile Dirgen Ali’nin oğlu Ese
arasındaki konuşmalardan oluşuyor. Ese’nin “memleketinden uzaklaşınca toprağın
hatıralarını sana anlatacak birini hep aramalısın. Toprak, ancak üzerindeki
hatıralar yaşanır ve bilinirse sıla olur, vatan olur. Yoksa yaşananlar bilinir
ama yaşanmazsa toprak bir kuru çorak olur, ahraz olur… Tikenli Yaylası,
Bostanbeli, Gökçebel, Güvek, Arpalık Afşin’e bağlı bazı köylülerin ömürlerini,n
yarıdan fazlasının geçtiği, binbir türlü hatıralarının yaşandığı, nimetlerinin
derildiği, sporların yapıldığı, tertemiz hava ve sularından istifade edildiği
ve özgürlüklerin zirvede yaşandığı, vatan parçası… Binboğa dağları…., O dağ
değil çok şey, çok şeyden öte herşey” sözleri oldukça dikkat çekici. Ese, bu
sözleriyle vatanı anlatmakta, vatanın ne anlam taşıdığını özetlemektedir.
Konuşmanın devamında Ese, “haksızlığa karşı başkaldırı kültürü bizde hep
‘devlet ebet müddet’ veya ‘Ulul emre itaat’ anlayışıyla baskı altına
alınmıştır. Devlet adına yapılan kötü muamelelerden, haysiyet kırıcı
davranışlardan çok çekmişiz, çok… Manevi önderler, hak arama kültürünü
geliştirmemişler… her şeyin başı hak aramaktan ziyade sabır demişler. Kurulu
düzen kendi aksaklıklarını görmek istemez… Dirgen Ali bu halının deseni”
sözleriyle gerçeği ifade etmekte, tespitte bulunmaktadır.
Kitabın bundan sonraki 10 bölümü özetle şöyle;
Elbistan Karahüyük Köyünden Fakı, bekardır; Norşun köyüne
yerleşir. Fakı, hocadır. Fakı ile köylü arasında ilişki oldukça iyidir. Köylü
Fakı’yı köyden bir kızla evlendirirler. Bu evlilikten Durdu adlı çocukları
dünyaya gelir. Bir müddet sonra, köyde Fakı’nın eşi hakkında “namusa yönelik”
dedikodular başlar. Fakı, bir gün evde başka bir erkekle yakaladığı eşini
öldürür, adamı da yaralar. Elbistan Kadısı tarafından yargılanan Fakı, beraat
eder. Fakı Elbistan’da arkadaşı terzi Muhammed Hafız’a başından geçenleri
anlatır ve evlenmek istediğini söyler. Muhammed Hafız’ın 3 bekar kızı vardır.
Hafız, kızlarına Fakı’dan bahseder, evlenmek isteyip istemediklerine dair
rızalarını sorar. Hafız’ın küçük kızı Eşe “her insanın başına iş gelir. Baba
izin verirsen, namusuna düşkün olan bu adamla evlenmek isterim” der. Fakı,
Hafız’ın küçük kızı Eşe ile evlenir ve Norşun’a getirir. Eşe, köyün
ebesidir, köydeki çocukların çoğunu o doğurtmuştur. Bu yüzden Eşe köyde sevilen
bir kişidir. Bir müddet sonra, terzi hafız ölür. Fakı, Hafız’ın 2 bekar kızını
ve oğullarını yanına alır, Norşun’a getirir. Fakı’nın bu evlilikten 4’ü erkek,
1’i kız olmak üzere 5 çocuğu dünyaya gelir; çocukların 5’i erkek, 1’i kızdır.
Fakı’nın ilk evliliğinde başından geçen olay nedeniyle, hasımları Onu Hunu
değirmeninde öldürür. Fakı öldüğünde Ali henüz 6 aylık bebektir. Fakı’nın
katili Hatay-Payas Cezaevinde yatmaktadır. Fakı’nın eşi Eşe, para ile Onu
cezaevinde öldürtür.
Ali, zayıf bünyeli ama gözü kara bir gençtir. Arkadaşları
Ona “Dirgen” derler. Dirgen Ali, 18-20 yaşına geldiğinde anası onu Hunu
ağasının kızı Emine ile evlendirir. Bu evlikten Abbas ve Hayriye adlı çocukları
dünyaya gelir.
Bir yaz, Yağlıca’da Çağsak Köyü Ağası Hasan ile Dirgen
Ali’nin ailesinin göçü karşılaşır. İki göç aynı anda pınarlara yönelince
ortalık karışır. Ali’nin ağabeyi Halil sopa darbesi ile yıkılır. Bu esnada
Dirgen Ali, Hasan Ağanın ahraz oğlunu öldürür. Ali, kaçarak Kerevin Köyüne
Hamit Ağa’ya sığınır. Kerevin, dağlık, Sivas sınırında bir köydür. Hamit
Ağanın, Hacce adında 17 yaşında bir gelini vardır. Hacce, Maravuz Köyünde
Kalenderlerdendir. Hacce ağabeylerinin densizliği nedeniyle, kan karşılığı
olarak Hamit Ağanın oğluyla evlendirilmiştir. 17 yaşındaki Hacce, Ali’ye
vurulur, aşık olur. Hacce, Ali’nin de hoşuna gider ama Ali “nankörlük etme”
diyerek nefsine hakim olmaya çalışır. Sivas müfrezesi, Kerevin’de Ali’yi
yakalar. Ali yakalandığında Hacce “Seni bekliyorum” der.
Ali, Sivas Paşası Reşit Akif Paşa’nın maiyetinde 2 yıl
geçirir. İki yılın sonunda tahliye olur.
Ali tahliye olur olmaz, Kerevin’e Hamit Ağa’ya misafir
gelir. Gece, Hacce’yi alıp ovaya gelir. Hamit Ağaya 150 koyun ve 50 büyükbaş
hayvan verilerek sulh sağlanır.
Ali ile Hacce’nin evliliğinden İnce Fakı, Muhammed, Aslan,
Hafız ve Ese dünyaya gelir.
Ali’nin ünü çevrede epey yayılır.Ali’nin ününü duymayan
kalmaz. Maraş’tan Hacıbebeklerin Reisleri Hüseyin ve Hasan, Kadıoğlu Ahmet
Efendi Ali’nin dostlarıdır. Ali’den habersiz bir iş yapılmaz olur. Bir
gün, Hunu’dan Gök Omar’ın Hacı adlı yaşı geçkin birisi Ali’den habersiz
evlenmeye kalkışır. Ali, buna çok kızar. Ali ile Hacı kavga eder, ikisi de
yaralanır. Hacı şikayetçi olmaz ise de, Ali tutuklanır. Bölgedeki faili
meçhul olaylar da Ali’ye yüklenir. O zamanlar idare merkezi Hatay’dır.
Hatay’dan Mürseloğlu Mustafa Paşa 50 kişilik müfreze göndererek Ali’yi Hatay’a
getirtir. Ali, Hatay’da Paşa’nın çocuklarına at biniciliği ve atıcılık öğretir.
Sonunda tahliye olan Ali Norşun’a döner.
Çevrede Konya Medreselerinde okuyan Menzoğlu Ahnet’in ünü
yaygındır. Ali’de, bacısı fatmanın oğlu Ali Haydar’ın Menzoğlu gibi medresede
okumasını ister. Ali Haydar, Konya’ya gönderilir.
Ali, İncirli Köyü’ndeki çiftliği ile ilgilenir, kavgadan
uzak durur.O dönemde Binboğa Dağlarında eşkiyalar vardır. 5 jandarma katili
Türkçayır’ı Köyü’nden Gıcanoğlu Hasan ile Çağsak Köyü’nden Rasko adlı
eşkiyalara karşı Ali jandarma ile işbirliği yapar. Gıcanoğlu Hasan yakalanarak
idam edilir. Rasko’yu da Ali öldürür.
Bölgenin asayişinden sorumlu Fındıklı Köyünden Yüzbaşı Aslan
Bey, Ali’ye “kimseyle uğraşma. Zeytin Ermenileri hazırlanıyor. Gücünü kendi
dininden olan insanlara karşı kullanma” der.
Dönem, Tanzimat dönemidir; Devlet-i Al-i Osman diyenlere
karşı Devlet-i Ali Mithat diyenlerin kapıştığı dönemdir.
Bir müddet sonra Zeytin, Fınız, Fındacık, Yenicekale
Ermenileri ayaklanır. Çok kan ve gözyaşı akar. Ayaklanmayı Urfa’dan Albay Galip
Bey, bastırır. Ermeniler, güneye sürülür. Dirgen Ali, Fındıklı ve Çardak
üzerinden Zeytinli’ye ulaşır.
1.Dünya Savaşı yıllarında Yüzbaşı Aslan Halep’e tayin
edilir.
Ali’nin yeğeni Ali Haydar, konuşmalarında Atatürk’ü ve
arkadaşlarını sert dille eleştirmektedir.
Ali, dostlarını görmek için, Maravuz Köyünü ziyaret eder.
Maravuz’da Demirci halil’in evinde, Haşim Ağa, kardeşi Fakı, Sarızlı Bakı Hoca,
Menzoğlu Ahmet ile görüşür. Menzoğlu’nun konuşmalarından oldukça etkilenir.
Menzoğlu şöyle konuşmaktadır;
“İnsanların en büyüğü, en yüksek yerdeyken alçak gönüllü
olanı, kudret sahibi iken bağışlayan ve güçlü olduğu vakit adil davranandır.”
“Bülbüller ötmeye başladığında, kargalar susar.”
“Bile ve bildiğini bilmeyen uykudadır, uyandırın.”
“İnsanların çoğu kaybetmekten korkruğu için, sevmekten de
korkuyor. Kendisini sevilmeye layık görmediği için, sevilmekten korkuyor.
Sorumluluk gerektireceği için, düşünmekten korkuyor. Eleştirmekten korktuğu
için, duygularını ifade etmekten korkuyor. Gençliğinin kıymetini bilmediği
için,yaşlanmaktan korkuyor. Dünya’ya bir şey veremediği için, unutulmaktan
korkuyor.”
“İman sahibi az konuşur, çok iş yapar. Münafık ise çok
konuşur, az iş yapar.”
Menzioğlu’nun konuşmalarından etkilenen Ali olanları eşi
Hacce’ye anlatır ve “geç kaldık. Millet bizi sürekli elinde kınından çıkmış
kılıç varmış gibi görüyor” der.
O günler karanlık günlerdir. Vatan toprakları bir-bir işgal
edilir. Maraş’ı da İngilizler işgal eder. İşgale Ermeniler çok sevinir.
Ermenilerin önde geleni ise Hırlakoğulları’ndan son Osmanlı Maraş Mebusu Hırlak
Agop’tur. Ermeniler, İngilizler’den hoşnut olmazlar. Hırlak Agop liderliğinde,
Anteb’e gidip, işgalci komutanlarla görüşürler ve Antep’teki Fransızlarla,
Maraşta’ki İngilizler becayiş yapılır. Zira Fransız ordusu içinde Ermeniler
vardır. Maraş’a Fransız Ordusu geldikten sonra, Ermeniler iyice şımarmaya
başlarlar. Bir gün Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan izarlı 2 Müslüman kadına, 2
Fransız askeri örtülerini çıkarmalarını söylerler. Kadınlar buna direnince,
örtüleri parçalanır. Çakmakçı Sait müdahale ederse de, kurşunlanır. Olay yerine
gelen Sütçü İmam Barabellum silahı ile 2 Fransız askerini vurur ve “Maraş bize
mezar olmadan, düşmana gülzar olmaz” der. Sütçü İmam’ın bu davranışı karşısında
halkın morali düzelir. Sütçü İmam’ı bulamayan Fransızlar yeğenini işkence ile
öldürür. Bu gelişmeler üzerine Halepte bulunan, Aslan Bey Maraş’a gelir. Aslan Bey,
Binbaşı olmuştur. Mustafa Kemal, Kılıç Ali’yi Maraş’a gönderir. Kılıç Ali Şeyh
Ali Sezai ve ileri gelenlerle görüşür. Maraş Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti
kurulur. Cemiyetin Başkanlığına Binbaşı Aslan Bey getirilir.
Cemiyet tarafından alınan kararlar üzerine; Elbistan
Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Muhtar Bey ve Nakipzade Mehmet Ağa emrinde 300
kişi Maraş’ın batısına Cancık’a mevzilenir. 2. kol Elbistanlı Eczacı Ömer Lütfi
(Köker) başkanlığında Maraş’ın kuzeyine mevzilenir. Dirgen yaşlandığı için,
oğlu İnce Fakı ile 25 silahlı gönüllüyü gönderir. İnce Fakı komutasındaki grup,
Eczacı Ömer Lütfi (Köker)’ye katılır.
Fransız Generali, Hırlakoğlu Osep’in evinde kalmaktadır.
Osep’in kızının isteği üzerine, kaleden Türk bayrağı indirilerek Fransız
bayrağı asılır. Bu olay halkta infiale yol açar. Ulu Cami’ye, Cuma için gelen
cemaata İmam, “Cuma namazının en önemli şartı hür olmaktır. Hür olmayan
insanlar Cuma kılamazlar. Kalesinde düşman bayrağı dalgalanan bir beldede
hürriyet yok, esaret vardır” der.
22 gün 22 gece göğüs göğse çarpışmalar sonucunda Maraş 12
Şubat 1920’de düşmandan kurtarılır.
Boğazdaki aşiretlerin çocukları kadrolaşması ile tekke ve
zaviyeler kapatılır. Bu arada Maraş’ın kurtuluşunda görev alan Şeyh Ali
Sezai’nin tekkesi de kapatılmıştır.
Bu arada Mustafa Kemal’e İzmir Suikasti girişiminde
bulunulmuş, yakalananlar Dirgen Ali’nin yeğeni Ali Haydar’ın adından da söz
etmişlerdir. Ali Haydar, Halep’e kaçar.
Menzioğlu Ahmet’ten etkilenen Ali, “çok geç, keşke daha önce
tanısaydım Menzioğlu’nu, başka Dirgen Ali olurdum” demektedir.
Aradan 10 yıl geçer. Ancak su uyur, düşman uymazmış. Bir gün
Ali’nin oğlu Abbas yunak için suyla uğraşdığı esnada, hasımları yeğeni Hafızın
oğlu’nu yaralarlar. Dirgenler, kısasa kısas kararı alırlar. Ertesi gün çıkan
kavgada, karşı taraftan 3 kişi ölür. Diren dahil 9 kişi Elbistan’a oradan da
Antep Cezaevine gönderilir. Cezaevinde ağalık düzeni vardır. Gelenlere zenginse
kahve, fakirse çay ikram edilmekte haraç alınmaktadır. Koğuştakiler, 9 kişinin
birden gelmesi ile ürkmüşlerdir. Koğuş ağası, “gelenler kementli mi, kendirli
mi” diye sorar ve kahve ikram eder. Dirgen Ali, tepsiye 9 gümüş bırakır. Dirgen
Ali, haraç işini kaldırır. Oğlu Abbas ile yeğenleri İsmail ve Yemliha
suçu üzerlerine alırlar. 16 ay sonra, Dirgen Ali dahil 6 kişi tahliye edilirken,
Abbas, İsmail ve Yemliha mahkum olurlar. Dirgen Ali, koğuş ağasını “çocuklarına
sahip çıkması” konusunda uyarır.
Dirgen ve çocukları köye dönerler. Hacce kadın 6 kurban
kestirir.
Bu esnada, Ali Haydar Halep’ten Konya’ya dönmüştür.
Aradan geçen zaman içinde, Yemliha Cezaevinde hastalanır ve
ölür. Cesedi, Antep garipler mezarlığına gömülür.
Yemliha’nın öldüğü köyde duyulur. Bu esnada Ali Haydar’da
eşi ve çocuklarıyla beraber köye gelir. Yeğeni Yemliha’nın ölümüne içerleyen
Ali Haydar, bundan Dirgen Ali’yi sorumlu tutmaktadır. Ali Haydar, köylüyü
Dirgen Ali’ye karşı gizliden gizliye kışkırtmaya başlar.
Bostanbeli’nde av’da iken, ovadan birisinin olup bitenleri
Dirgen Ali’ye anlatmasına rağmen; Dirgen Ali yeğeni Ali Haydar’ın nankörlük
yapmayacağına inanmaktadır.
Köylü Bostanbeli üzerinde hak iddia etmektedir. Ertesi gün
Köylü ile görüşmeye Bostanbeli’ne Dirgen Ali ile oğulları İnce Fakı ve Aslan
giderler. Her birinde 50’şer mermi vardır. Ancak civarda pusu kurup mevzilenen
100-150 kişi vardır. Aniden 1 el silah sesi duyulur. Bu patlama üzerine,
mevzilenenler Dirgen Ali ve oğullarına ateş açmaya başlarlar. Çıkan çatışmada,
Dirgen Ali 16 kurşunla ölür. Karşı taraftan da 4 kişi ölür.
Dirgen Ali, eşi Hacce’nin köyü Maravuz’a gömülür.
İnce Fakı suçu üzerine alır, Aslan serbest kalır. İnce Fakı,
nefs-i müdafaadan 3,5 yıl yatar.
Cezaevinden çıkan İnce Fakı, Tikenli, Bostanbeli ve Yağlıca
meralarını adil bir şekilde köylüye dağıtır. Babasının mirasını da, kardeşleri
arasında pay eder.
24 sene sonra, Dirgen Ali’nin kemikleri Maravuz’dan
getirtilerek Norşun’da tarlasının başına gömülür.
“DİRGEN ALİ” ROMANI HAKKINDAKİ DEĞERLENDİRMELERİM
“Dirgen Ali” hakkındaki bu özet bilgilerden sonra, romanın
edebi değerlendirmesini yapabiliriz.
“Dirgen Ali” edebiyat türleri içinde “tarihi roman”
örneğidir. “Tarihi roman, başlıca kişileri ve olayları tarihten alınan roman,
tarihsel roman” olarak tanımlanabilir.
Sıddık Demir Hoca, tarihi bir kişilik hakkında araştırma
yapmış ve emek harcayarak kitap haline getirmiştir. Başta da belirttiğimiz
gibi, Dirgen Ali hakkında yazılan ilk kitaptır. Bu bir cesaret işidir. Hocayı
bu yüzden, ayrıca kutlamak gerekir.
Ancak roman hakkında tenkitlerimi de belirtmeden
geçemeyeceğim:
İlkin; Roman tek yanlı bilgilere dayanmaktadır. Dirgen Ali
hakkındaki bilgi kaynağı oğlu Ese ve/veya yakın akrabalarıdır. Dirgen Ali’nin
yakınlarında subjektif kanaatler ön plana geçeceği için, bilgilerin ne kadar
sağlıklı olduğu tartışmalı olacaktır. Dirgen Ali hakkında, yakınlarının bilgi
ve değerlendirmeleri yanında mahalli bilgi ve değerlendirmelerin de toplanması,
bunların mukayesenin okuyucu ile paylaşılması daha isabetli olurdu.
İkinci olarak; Dirgen Ali’nin yaşadığı dönem hakkında
bilgiler verilirken, bu tarihi bilgilerin ne kadar sağlıklı olduğu da
tartışmalı olacaktır. Zira masa başında yazılan “resmi tarih”in gerçeklerle ne
kadar bağdaştığı zaten tartışmalıdır. Remi tarih mi, gerçek tarih mi?.. Türkiye’nin
son 2 yüzyıllık tarihinde kuşkular var. Örneğin; Ermeni ayaklanmaları olurken,
Afşin Kalesi civarında da Ermeniler yaşamaktaydı. Afşin Ermenileri, bu olaylara
katılmadıkları halde, sürgüne tabi tutulmuştur. Romanda bu konuda hiçbir
bilgiye yer verilmemesi önemli bir eksikliktir. Aynı şekilde Maraş’ın
kurtuluşundan önce, Mustafa Kemal’in Kılıç Ali’yi Maraş’a gönderdiği ve ileri
gelenlerle görüştüğünü ilk kez duyuyorum.
Üçüncü olarak; Romanın geçtiği Afşin, Elbistan, Maraş
hakkında yeterli bilgi verilmemesi, tabii ve coğrafi durumu, sosyolojik yapısı,
kültürü hakkında yeterli bilgi verilmemesi de önemli bir eksikliktir. Zira
roman da (tarihi roman da olsa) mekan ve zaman tasviri çok önemlidir.
Son olarak; Romanın diline de itiraz ediyorum. Zira mahalli
bir kişiden söz ediliyorsa, o muhitin dili ile ifade edilmesi, en azından
mahalli dile (ve sözlüğe) yer verilmesi gerekirdi.
“Sizce ideal bir tarihî roman nasıl olmalı?” derseniz. Derim
ki;
O dönemde yaşanmış atmosferi aynen aksettirmeli, olayları daha heyecanlı hale
getirmek gayretiyle ortaya tipler çıkarılmamalı. Tarihî romanın tipi
yazacağımız tarihî olayın içindedir. O olayı ancak o tip veya tipler yapabilir.
Bunu bir örnekle açmak isterim. Mesela Fatih de Napoleon da tarihin önemli
simalarındandır. İstanbul’un fethini Fatih’e değil de Napoleon’ a yaptırırsak,
bizim o havayı aksettirmemiz mümkün değildir. Yirmi sekiz mayıs gecesi
"mum donanması" denilen ateş ve ışık şenliğiyle geçti. İstanbul’u tamamen
kuşatan Osmanlı’nın deniz ve kara ordusu kandiller, fenerler, meşaleler,
ateşler yakarak Kostantiniye’yi ateş çemberine aldı. Askerin hep bir ağızdan
getirdiği tekbir ve tehlil sedaları ufukları inletirken Bizanslıların
morallerini yerle bir ediyordu. Napoleon tekbir ve tehlili bilmez. Bu olay
istanbul’un fethinde çok önemliydi; zikredilmezse eksik kalır; Napoleon’un
kumandasındaki ordu tekbir ve tehlil getirirse bu çok komik olur.
Yorum
Çekmegil'den Bir Maraş Şiiri
Yazar Melitenli açık 2006-12-26 19:26:34
1956'te MARAŞ
“Duyardım Kahraman Maraş'ı ama,
“Gördüklerim gelmemişti aklıma,
“Gördüm bu gazi şehri,
“Gezdim bu gazi şehri,
“Bilmem ki nasıl anlatayım,
“-Hüküm ‘zahire’dir-
“Hükmüm,
“Ve benim gördüğüm
“Bu şehir bakiredir...
“Düşman bayrağı yırtılmadan,
“Türk bayrağı dalgalanmadan,
“Cemaatine Cuma namazı kıldırmayan cami;
“Ulu Cami!
“Bu şehirdedir...
“Hamamdan dönen Türk hatunlarına
“Sarkıntılık ettiler diye,
“Dönerek deliye,
“Üç soysuz düşman askerine,
“Aslanlar gibi saldıran,
“Ve pis vücutlarını dünyadan kaldıran,
“Seksenlik ihtiyar,
“Aslan ihtiyar! Bu şehirdedir.
“Teşkilatlı bir orduyu,
“Kancıkça kurulan pis pusuyu,
“Kazma, kürek, balta bıçak
“Ve birkaç silahla kovan,
“Şehitler, gaziler.. bu şehirdedir.
“Bugünde öyle bir yerdir ki, bu şehir:
“En güzel lokantaları içkisiz,
“En güzel otelinde mescit var..
“İnsanları değil çelimsiz,
“Camiler doludur, genç ve ihtiyar,
“Sokakları, müsrif süs kadınlarından ari,
“İnsan inşirah duyar,
“Gezince bu aziz şehri.”
M.Said Çekmegil
***
"DİRGEN ALİ" ROMANI
ÜZERİNE
Yazar samigoren açık 2006-12-28 15:29:24
Sıddık Demir Hocanın "Dirgen Ali" romanını (her
türlü eksiğine rağmen) herkesin okumasını tavsiye ederim. Mahalli
kahramanların, günümüze ve gelecek kuşaklara aktarılması çok önemli...
Sayın okuyuculkarla, Sıddık Demir'in eleştirlerimi hoş karşılayacağına
inanıyorum.
Selam ve Dua ile...
dirgen ali romanı
Yazar cengiz açık 2008-01-14 00:40:41
haççe yi şık hamit ağaya kan yerine vermezler. Kalenderlerin
adamlarını öldürmüşler. Öldürenler kervinden geçip gitmektedirler.O sırada
Şeyhamit ağanın anası mavuş hatın görür bunları. Akderli abuzet ağa ve kardeşi
muslu ağa bacıları mavuş hatının evindeler. Mavuş hatın bacısının oğlunu vuran
adamların yeni kervinden geçip koçovasına doğru geçtiğini söyler.Abuzet ve
muslu ağa hemen peşlerine düşer ve bunları yakalar. Bunları öldürür atlarına
yükler maravuza götürür.Kalenderlerin eline silah verip kendilerini öldüren
aileden hiç kimse kalmayana kadar öldürürler.Kerevinli şeyh hamit ağanın annesi
mavuş hatında abuzet ağanın bacısıdır yani kalenderlerle şıkhamit ağa teyze
oğludur.birgün maravuza gittiğinde oğluyla evlendirmesi için 8-10 yaşlarında
bir kız verirler bu kız haççedir. haççenin nışanlısı şeyh hamit ağanın oğlu
hastalıklıdır gelişmez haççe büyümüştür nışanlısı gelişmemiştir evlendirme
olmaz.Şeyh hamit ağa o yıl şerfli yaylasındadır.dirgen ali ne sebeptense
haççeyi görür.dirgen ali kaçırmaya geldiğinde çerçi kılığında şeyhhamit ağa nın
çadırına gelir ve kaçırır.şeyhhamit ağa devamlı 100-150 tane silahlı adamı olan
çevrenin en güçlü ağalarındandır.sivas ve maraş sınırında olmasını iyi
kullanmıştır.maraş tarafında problemi olursa sivas ta mürfeze kaldırıyor.Sivas
tarafında problemi olursa maraş ta mürfeze kaldırıyor.dirgen ali kaçırdığında
sivas mürfezesini dikenliye kaldırıyor ve orasını dağıtıyor. Şethhamit ağa
bunun intikamını almamasını kalenderlerin akrabası olmasını ve dirgen ali nin
yiğit olmasından dolayı intikam almadığını söylemiştir.
DİRGEN ALİ ROMANI
Yazar osman açık 2008-01-31 08:14:08
Ben yorumu ile konunun aslını ortaya koyan yazar Cengiz
Açık'a teşekkür ediyorum ve Sıddık Demir'in konuyu iyice araştırmadan ve
Dağlıcada (Maravuz) Kalenderler güçlü bir kabile olmasından dolayı Köyde
herkesin bir önyargısı vardır onlara karşı (Hz.Ömer'i hiç görmeden beddua eden
kadın gibi) zaten Sıddık Demir Hocanında kullandığı "densiz" kelimesi
bunu açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca Dirgen Alinin bu kadar nam salmasında
Kalenderlerin rolü hiçmi yok bunu söylemek zorunamı gidiyor. Kalenderleri
sevmeyebilirsiniz hocam ama yiğidi öldür hakkını yeme dışardan Maravuz
denildiğinde Kalenderler gelir akla
YORUMLARA TEŞEKKÜRLER
Yazar samigoren açık 2008-03-21 22:58:42
Cengiz Açık'a ve Osman Açık'a katkılarından dolayı
teşekkürlerimi sunuyorum...
Selam ve Dua ile...
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.
Son Güncelleme ( 27-12-2006 )